top of page
bbhhh

Allah (c.c.) akıl ve irade özelliği ile
yarattığı insana varlıklar içinde üstün
bir konum vermiştir. Bunun yanında
onu şeref, ırz, haysiyet ve onur gibi yüce değerlerin sahibi yapmıştır. İnsana has
olan bu özellikler, onun doğuştan
değerli ve saygın bir varlık olarak
yaratıldığını göstermektedir. Bir ayet-i kerimede Allah (c.c.), insanın bu üstün yönü ile ilgili olarak şöyle buyurmaktadır: “Biz gerçekten insanoğlunu şan ve şeref sahibi kıldık. Onları karada ve denizde taşıdık; kendilerine güzel rızıklar verdik; yine onları, yarattıklarımızın bir- çoğundan üstün kıldık.”(İsra suresi, 70. ayet.)
İslam, insanların huzur, güven ve barış içinde yaşadıkları bir toplumun oluşmasını hedefler. Bunun için doğuştan getirilen yüce insani değerlerin yine insanoğlu tarafından korunması gerekmektedir. Toplumun barış ve huzur içinde yaşaması söz konusu değerlerin korunmasına bağlıdır. Bu da kişiye, insan ilişkilerinde dikkat etmesi gereken bazı sorumluluklar yüklemektedir. Özel hayatın saygınlığı da bunlardan biridir. Bu bağlamda gerek Kur’an-ı Kerim’de gerekse hadis-i şeriflerde örnek davranış biçimleri ortaya konulmuş ve özel hayatın saygınlığını ortadan kaldıran söz ve davranışlara izin verilmemiştir. Özel hayat kapsamına giren konuların dokunulmazlığı vardır. Hiç kimse bir başkasının söz konusu haklarını ihlal edemez. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), insan ilişkilerindeki bu önemli ilkeyi Veda Hutbesi’nde kendisini dinleyen sahabelere şöyle ifade etmiştir: “Ey insanlar! Bugünleriniz nasıl mukaddes bir gün, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay, bu şehriniz Mekke nasıl kutsal bir şehir ise; canlarınız, mallarınız, namus ve şerefiniz de öylece mukaddestir. Her türlü zarardan korunmuştur.”(Buhârî, İlim, 9; Hac, 132; Müslim, Kasâme, 29.)
Dinimiz, özel hayatın korunması konusunda öncelikle önleyici tedbirler ortaya koymuş- tur. Bu amaçla kişinin göz, kulak ve dil gibi dış dünyaya açılan organlarını kontrol etmesini istemektedir. Müslüman, görme ve duyma merakını kendisini ilgilendirmeyen konulara, özellikle de başkalarının özel hayatına yöneltmemelidir. Bir ayet-i kerimede, “Hakkında bilgin bulunmayan şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz ve gönül, bunların hepsi ondan sorumludur.”(İsra suresi, 36. ayet) buyrulmaktadır.
Yine insanın kontrol altında tutması gereken uzuvlarından birisi dildir. Doğruyu ve gü- zeli ifade eden dil, aynı zamanda kötülüğün aracı olabilmektedir. Başkasının özel hayatına giren bilgiler göz veya kulakla öğrenilmekte, dil yoluyla da yayılmaktadır. Böylece zan ve dedikodu gibi insan onurunu inciten çirkin davranışlara imkân verilmektedir. Hiçbir insan, kendi özel hayatına ait bilgilerin toplum içinde konuşulmasına razı olmaz. Kişiye özel kalması gereken bilgilerin ağızdan ağza dolaşması, insanları üzer ve gönüllerini incitir. Ayrıca insan ilişkileri bozulur ve dargınlıklar meydana gelir. Hadis-i şerifte şöyle buyrulmaktadır: “Eğer insanların ayıplarını araştırırsan onları bozmuş ya da bozmaya yaklaştırmış olursun.”(Ebu Davud, Edeb, 37)
“Ey iman edenler! Zannın çoğundan kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Biriniz diğerinizi arkasından çekiştirmesin. Biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz. O hâlde Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah, tövbeyi çok kabul eden, çok esirgeyendir.”(Hucurat suresi, 12. ayet)
Bu ayet-i kerimede özel hayatın sınırlarını ihlal anlamına gelen “kusur araştırma” yasaklanmaktadır. Ayrıca aynı sonucu doğuran zan ve dedikodu gibi davranışlara yer verilerek bunların ne kadar çirkin bir davranış olduğu ifade edilmektedir. Dinimize göre tüm Müslümanlar dinde kardeştirler. Kardeşlerin birbirini incitecek ve üzecek davranışlardan özenle kaçınmaları gerekir. Bu da kardeşlik hukukuna aykırı davranış- lardan uzak durmakla mümkün olur. Şu hadis-i şerif, özel hayatın peşine düşmenin kardeşlik hukuku ile bağ- daşmadığını göstermektedir: “Zandan sakınınız. Çünkü zan, sözlerin en yalanıdır. Başkalarının konuştuklarını dinlemeyin, ayıplarını araştırmayın, birbirinize karşı övünüp böbürlenmeyin, birbirinizi kıskanmayın, kin tutmayın, yüz çevirmeyin. Ey Allah’ın kulları! Allah’ın size emrettiği gibi kardeş olun…”(Müslim, Birr, 28-34.)
Peygamberimiz (s.a.v.) zaman zaman sahabeye vaaz ve
nasihatlerde bulunurdu. O, bu konuşmalarında toplumda
görülen olumsuz uygulamalara dikkat çeker ancak kimsenin
adını açıkça kullanmazdı. Ayrıca hiç kimsenin ayıp ve
kusurunu yüzüne vurmazdı. Böylece insanların kalbinin
kırılmasını önlemiş olurdu. Hz. Aişe (r.a.) onun bu
uygulaması ile ilgili olarak şunları söylemektedir:
“Resulullah, bir kişiden kendisine olumsuz bir söz ulaştığı
vakit, “Falan niye böyle söylemiş?” demezdi. Fakat “İnsanlara ne oluyor da şöyle şöyle söylüyorlar?” derdi.”(Ebu Davud, Edeb, 6)



bottom of page